Tezatlar ülkesi Türkiye.
Büyük çıkmazları ve büyük fırsatları
olan Türkiye’m.
Bir ülke düşünün ki siyasi
itibarı dünya nezdinde yerlerde sürünsün ama kedileriyle gönülleri fethetsin…
Bir ülke düşünün ki sokak
hayvanlarına her türlü işkence yapılsın. Siyasi açıdan birbirinden farkı
olmayan belediyeler eliyle akıl almaz katliamlar yapılabilsin ama aynı zamanda hayvanları
sevmeyi öğreten ruhani ve siyasi liderlere sahip olsun.
Türkiye’nin ezici çoğunluğu Müslüman
olduğunu söyler, ama gel gör ki sokak hayvanlarını koruması gerektiğinin dinen
farz olduğunu bile bilmez. Hz. Muhammed’in kedi ve köpeklere ilişkin tavrından
bahseden hadislerden bihaberdir. Hatta “kedi-köpek giren eve melek girmez” diye de
ahkam keser.
Türklerin büyük çoğunluğu
Atatürkçü olduğunu söyler, ama gel gör ki Atatürk’ün hayvan sevgisinden
haberi yoktur.
Türkiye’de Sosyalist mücadele,
hatırı sayılır bir geleneğe sahiptir, ama gel gör ki sosyalistlerin önemli bir
kısmı sokak hayvanlarının korumasını "yabancılaşmanın belirtisi" sanır. “İnsanı kurtardık da
hayvan mı kaldı” diyenlere rastlanır. Hatta kedi besleyenlere, halktan kopuk
aristokrat gözüyle bakılır. Bir bilseler Marx’ın, Lenin’in, Rosa Luxemburg’un, Nazım
Hikmet’in kedilere olan ilgi ve muhabbetlerini…
Bir süre önce Dünyada Kediler başlıklı bir belgesel kol
gezmişti.
Kediler belgeseli, İstanbul’un
sokak kedilerini konu edinmişti.
Ceyda Torun’un yönetmenliğinde
hazırlanan bu belgesel film, Amerika’da gişe rekorları kırmıştı. Ne yazık ki ülkemizde
birçok insan bu filmden haberdar bile değil.
Neden? Çünkü, sokak hayvanları
konusundaki duyarlılığımız zayıf da ondan.
Birinci Dünya Savaşı zamanında
Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yürütülen propagandanın en önemli unsurlarından
biri de İstanbul’un sokak köpekleriydi. Hayırsız Ada’da ölüme terk edilen 80
bin köpek.
Şimdi İstanbul’un sokak kedileri,
bir belgesel sayesinde, hem itibarımızı hem de ruhumuzu kurtarıyor.
Kedinin Neden Olduğu
Savaş
Kedilerin varlığı, insanlık
tarihinin en tartışmalı konularının başında gelir.
Örneğin Avrupa’da yüzyıllar
boyunca kediye sahip olmak ateşte yanmayı, bataklıkta boğulmayı göze almak
demekti. Hele kara kediler cadılığın açık bir göstergesiydi. Kara kedi
şeytandı, uğursuzdu ve insan gözünden uzak tutulmalıydı.
Deyimlerimize bile geçmiş. Biz de
“aramıza kara kedi mi girdi” demez miyiz?
Eğer 1. Dünya Savaşı’nı Sırplı
bir fanatiğin sıktığı kurşunların başlattığına inanıyorsak, o zaman MÖ. 1.
yüzyılda Roma’nın Mısır’ı işgal etmesine de bir kedinin sebep olduğuna inanabiliriz.
MÖ. 60-56 yılları arasında Mısır’ı ziyaret eden Diodorus Siculus’un verdiği
bilgilere göre bir kedinin ölümü, Mısır ile Roma arasında bir savaşa neden
olmuş. Daha doğrusu Romalı bir asker, atıyla bir sokak kedisini ezince (kediler
Mısır’da kutsaldır) hemen orada ahali tarafından linç edilmiş. Askerin linç
edilmesini bahane eder Roma da, Yunan kökenli Ptolemea Hanedanlığına savaş ilan
etmiş ve ardından da Mısır devletinin varlığına son vermiş.
Tam bir provokasyon, yani psikolojik
savaş yöntemi. Savaşın nedeni bu olmasa da kedinin ölümü ve askerin linç
edilmesi gerçektir, çünkü kayıtlarda var.
İslam Geleneğinde
Kediler…
Geçenlerde eşimle birlikte
kedilerimiz Bigi, Maskara ve Kömür’ü veterinere götürmek için otobüs beklerken,
bizden daha yaşlı, sakallı ve iyi bir Müslüman olduğunu sanan bir amcamız, “kedileri
evinize almayın, evinize şeytana girer” diyerek sözüm ona bizi, biz de
sakallıyız ya, uyarmıştı. Gün geçmiyor ki oradan buradan aşırma hadisler
üzerinden “kedinin köpeğin girdiği eve melek girmez” lafını duymayalım.
Karşılaştıklarımız sadece bununla
kalsa, “işte adam hurafeye inanıyor” der geçeriz. Yok hayır, birçok Atatürkçü
ve sosyalist de kedi ve köpek besleyenleri hor görmektedir. Sözüm ona “başka yapacak
iş mi kalmamışmış”. Ya da “halkın bu kadar derdi ve sorunu varken kedi köpek
beslemek de ne oluyor”muş? Hatta bazıları, “kedilere karşı değilim ama öncü
konumdaki insanların kedilere bu kadar zaman ayırması onların halktan
koptuğunun göstergesidir” demez mi?
Bunları yaşadığım ve duyduğum
günden bu yana konu hakkında bir yazı yazmanın gerektiğini düşünmüşümdür.
Hz. Muhammed’in, Atatürk’ün Lenin’in,
Rosa Luxemburg’un, Marx’ların; birçok saygın yazarımızın, Nazım Hikmet’in vb. hayvanlara
olan ilgisini ve sevgisini biliyordum, ama bu konunun İslami geleneklerde nasıl
ele alındığını etraflıca bilmeliydim. Bu konuda danışacağım ve ilahiyatçı birikimine
güvendiğim sevgili kardeşim Nazif Ay yanı başımdaydı. Nitekim İslam’ın kedi ve
sokak hayvanları konusundaki görüşlerine ilişkin bilgileri esas olarak o verdi.
Hatta bizi de “Ebu Hüreyre” lakabıyla
onurlandırarak.
Ebu Hüreyre…
İslam geleneğinde sokak
hayvanlarına ilişkin birçok hadis var.
Bunlardan en ünlüsü şu: Şûra
görüşmesine davet edilen Hz. Muhammed, kaftanının üzerinde uyuyan kedisi Müezza
(Muazza)’yı uyandırmamak için üzerinde uyuduğu kısmı makasla kesmiş. Müezza
terimi Türkçede “izzet ve ikram olunan”, “saygı ve sevgi gören”, “itibar edilip
ağırlanan” anlamındadır.
Kedi ve köpek konusundaki hadislerin ilki şöyle
rivayet edilir. Sahabelerden biri
Hz. Muhammed'e “Ya Resulüm, Abdurrahman adında biri, oradan buradan topladığı
pis kedileri kulübesinde besliyor” diye şikayet etmiş.
Hz. Muhammed o sırada adama herhangi bir tepki vermemiş.
Bu şikayetten birkaç gün sonra Hz. Muhammed bahsi geçen Ebu Abdurrahman’ı
sokakta, kucağında bir kedi yavrusuyla otururken görmüş. O da Hz. Muhammed
kendisine çıkışır korkusuyla kedi yavrusunu hemen mintanının altına saklamış.
Hz. Muhammed de ona “mintanın altında ne saklıyorsun” diye sormuş. Abdurrahman
mecburen mintanını açmış. Hz. Muhammed mintanın içinde bir kedi yavrusunun
bakışlarıyla karşılaşmış.
Peygamber kedi yavrusunu sevmiş, okşamış. Sonra da Abdurrahman’a "ey
Ebu Hüreyre (Kediciklerin babası), bundan utanma, öğün. Sen bir kedi
babasısın" demiş. O günden sonra Yemenli Abdurrahman'a Peygamberin hitap
ettiği gibi "Ebu Hüreyre (Kedi babası)" şeklinde seslenilmiş.
Yine rivayet edilir ki Mekke’nin fethi sırasında Hz. Muhammed, on bin
kişilik Müslüman ordusunun geçtiği yolun üzerinde bir köpeği yavrularını
emzirirken görmüş. Hemen oracıkta köpek ve yavrular ezilmesin diye başına çok
güvendiği bir askerini dikmiş ve ordunun anne köpeğin yattığı yere geldiğinde
iki kola ayrılarak yoluna devam etmesini emretmiş.
Ayrıca Hz. Muhammed’in, kedilerin içtikleri ve yedikleri içecek ve
yiyeceklerin de murdar olmadığını, çünkü kedilerin de “ev halkından olduğuna”
dair birçok hadis bulunmaktadır.
Kedilerin Tarihi
Kedilerin çıkış yerinin Habeşistan olduğu ileri
sürülmektedir. Habeşistan bizi hiç şaşırtmadı, çünkü adeta tarihte ne kadar
güzel şey varsa orada kökleşmiştir…
Ütopyaların ana kaynağı orasıdır. Birçoğumuzun
bildiği klasik masalların kökeninin de Habeşistan olduğu belirtilmektedir.
Hatta Türkçedeki “masal” teriminin Habeş kökenli olduğunu birçok sağlam kaynak
söyler. Terim önce Arapçaya oradan da Türkçeye geçmiş. Hem Herodotos hem de
Sicilyalı Diodorus, Etiyopya’nın sadece en eski yerleşim yerlerinden biri olmadığını,
aynı zamanda eşitlik ve adaletin ilk uygulandığı yer de olduğunu belirtiyorlar.
Ei-topia, eski Yunancada “iyi insanların ülkesi”
demektir.
Bilimin son bulgularına göre, kedilerin geçmişi insanoğlununkinden
daha eski. Kedilerin ilk kez 9 bin sene önce insanlarla birlikte yaşadıkları
iskelet bulgularıyla kanıtlanmıştır.
Kedileri insanoğlunun evcilleştirdiği
konusundaki bilgiler ileri sürülmektedir, ancak bu bir rivayet olabilir.
Çünkü kedi gibi başı dik, onurlu ve özgürlüğüne
düşkün bir hayvanın bizim emrimize değil bizim onun emrine girdiğimiz
muhtemeldir.
Sanıyoruz, onları biz değil de onlar bizi
birlikte yaşamaya zorladılar.
Bilgiler muhteliftir.
Kadim Mısır’da kediler kutsaldı. O kadar ki o
dönemde aşk, müzik ve güzellik ilahlarını temsil ettiklerinden dolayı öldürülmeleri
yasaklanmıştı. Kazayla öldürenler bile idamla cezalandırılırmış. Kadim Mısırlıların
kedilere olan bu saygısını bilen Pers İmparatoru Kambiz’in, MÖ. 525 yılında,
Mısır’a yönelik seferinde Feluse kentini fethetmek için ordusunun en önüne
büyük bir kedi sürüsü yerleştirdiği belirtilir. Bunun üzerine Mısırlılar kenti
savaşmadan teslim etmişler.
Şeytan Kedi İmgesi
Gel gör ki zamanla kedilerin toplumsal konumları
aşınmaya uğramış.
Kediler, özellikle
Avrupa’da en fazla zulüm gören hayvanların başında gelirler.
Papa III. Innocent’in danışmanlarından
Saint-Dominique, şeytanı siyah kedi şeklinde tasvir
edip uğursuzluk ve musibet sembolü yapınca bu görüş birçok yere yayılmıştır. Bu
tarihten sonra özellikle Ortaçağ boyunca şeytanla birlikte anılan kediler,
hükümet ve kilise mensuplarının da katılımıyla, resmi törenlerde kafes ve sepetlere
konarak veya kazıklara geçirilerek yakılmıştır.
Sonra Aydınlanma döneminde Fransız yazar
François Auguste Paradis de Moncrif, 1727’de kedilerle ilgili ilk ciddi eseri (Kedilerin Tarihi) kaleme almış da
anlayışlar biraz da olsun değişmiş. Bugün hâlâ Avrupa’da kara kedilerin sayısı
normalin altındadır.
Kedilerin Yok Edilen Yaşam Alanı
Son yıllarda ülkemizde özellikle kedi ve
köpeklere yapılan muameleler vahşet derecesindedir. Gün geçmiyor ki caniliklerle
haberlere rastlamayalım. Belediyelerin yaptıkları birçok olumlu girişim vardır,
ancak bunun yanı sıra, zehirleme, canlı canlı çöp arabalarında öldürme, zorla
bir yerde toplayarak onları ölüme terk etme gibi tutum ve girişimler de hala sürmektedir.
Kentleşmeyle birlikte yok edilen parklar,
ormanlık alanlar, fundalıklar ve bahçeler, en çok kedi ve köpeklerin yaşam
alanlarını ortadan kaldırmıştır. Bu yetmezmiş gibi bir de onların belediyeler
tarafından yok edilmeleri tahammül sınırlarını aşmaktadır ki bu ağır bir
suçtur.
Neredeyse kentlerdeki her yeri betonla kaplama
hastalığı yüzünden kedinin eşeleyeceği toprak alan bile kalmadı.
Çevremizi ve hayatımızı içten içe tüketen üretim
ve tüketim budalalığıyla sadece israf teşvik edilmiyor aynı zamanda doğanın
dengesi de bozuluyor. İklimleri bile tersyüz eden kapitalist sistemin acımasız
çarkları, en çok sahipsiz kalan, kent ve kasabalarda yaşamak zorunda olan
hayvanların geleceğini tehdit etmektedir.
Bu konuda ciddi bir bilincin oluşması gerekiyor.
Hayvan hakları, insan hak ve özgürlüklerinden sonra gelen bir gündem maddesi
değildir. İnsanoğlu yaşam alanını, doğal dengesi içinde yaşatmaya devam ederse,
mutlu ve huzurlu olabilir.
Bu konuda bize örnek olan büyük liderler varken
neden hâlâ farklı yöntemlere başvurulduğu da anlaşılmaz bir durumdur.
Atatürk’ün Hayvan
Sevgisi
Hayvanlara nasıl davranılması
gerektiği konusunda en iyi örneklerden biri kuşkusuz Atatürk’tür. O’nun
askerlik yıllarında hayvanlara ne kadar büyük bir sevgi beslediğini, onları
nasıl koruduğunu birçok yaveri, yakını ve yardımcısı dile getirmektedir.
O’nun bütün evcil hayvanları
sevdiğini biliyoruz.
Yaşadığı yerlerde atların, köpeklerin
ve kedilerin vazgeçilmez olduğunu ve hatta kuşlara bile sevgiyle yaklaştığını
birçok kaynak belirtilmektedir.
Köpek ve atlara olan muhabbeti ise
kuşkusuz bambaşkadır.
Hastalanan bir tayın öldürülmesi onu
çok üzmüştür.
Yine elini ısırması nedeniyle
uyutulmasına karar verilen sevgili köpeğinin hayatını kurtarmak için ısrarla
kendisinin köpeği tahrik ettiğini belirtmesi de kayıtlara geçmiştir.
Ama nafile.
Karar kesindir, Fox uyutulur ve sonra da işgüzar bir veteriner tarafından içi
doldurularak Gazi’nin önüne getirilir. Bu görüntü Atatürk’ü şok eder, “Kim akıl
etti bunu, sevdiğim bir hayvanın böyle sergilenmesine katlanamam götürün bunu”
der.
Ne var ki o işgüzarlar ordusu, içi
doldurulmuş köpeği gömmektense muhafaza ederler. Hatta Atatürk’ün ölümünden
sonra onu Anıtkabir’de sergilerler.
Marx Ailesinin Kedileri
Londra’ya yerleştikten sonra Karl Marx’ın
evinde kedi hiç eksik olmamış.
Jenn Marx’ın özel mektuplarının
birçoğunda konu evin kedileridir.
Jenny Marx, kızlarıyla birlikte
tatile çıkmış olan Karl Marx’a 2 Ağustos 1864’te gönderdiği mektubunda ailenin sayıca
büyüdüğünü belirttikten sonra, “kedi ordusunun sağlığı yerinde, küçükleri
tarttık ve sorunsuz bir şekilde büyümekteler” demektedir.
Ayrıca yıllar sonra Eleanor Marx, kız
kardeşlerine yazdığı bir mektubunda, “yaşadıklarımdan sonra nasıl bu kadar
sağlıklı kalabildiğime hayret ediyorum. Sanırım hep kedilerle yaşamış olmaktan
dolayı ben de dokuz canlıyım” demektedir.
Lenin’i Büyüleyen Mimi
Lenin’in kedi sevgisi ise daha bir
başkadır. Lenin’i kedilerle gösteren onlarca fotoğraf karesi vardır. Lenin’in
kedisini resmi görüşmelerde bile yanından ayırmadığı söylenmektedir. Kedi
Lenin’in hep kucağındadır ve her ikisi de mutludur.
Bir gün Lenin ailesinin toplu
fotoğrafının çekilmesi sırasında Lenin’in ayağa kalkarak kadraja ev hanesinin
tamamın girmediğini söylemesi ve sonra da kedinin getirtilerek kadraja
girdiğine dair kayıtlar var.
Rosa Luxemburg’un kedi sevgisi herkesçe
bilinmektedir, ama yine de birkaç anekdotu aktaralım.
1912’de Konstantin Zetkin’e yazdığı
bir mektubunda Rosa, Lenin’in onu Berlin’de birkaç kez ziyaret ettiğini ve kedisi
Mimi’nin Lenin’i çok etkilediğinden bahsetmektedir. Lenin ziyaretinde Rosa’ya
“evde hakimiyeti elinde tutan bu türden kedilere ‘barskij kot’, sadece Sibirya’da rastladığını” söyler.
Rosa’nın hapse düştüğünde Mimi’ye
kimin bakması gerektiğini, Mimi’nin nasıl beslenmesi ve hatta hangi kafeste
taşınması gerektiğine dair talimatları da kayıtlıdır. Mektuplarında sıklıkla bu
konuda bilgiler de vermektedir. Ne yazık ki yine bir hapislik döneminde kedi
Mimi hayatını kaybeder. Bu haber Rosa’yı adeta çıldırtır.
Aralarında Nazım Hikmet’in, Rahmi
Eyuboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da bulunduğu birçok saygın aydın ve
yazarımızın kedilere olan sevgisi herkes tarafından bilinmektedir.
Şimdi de yazımızı, ne yazık ki
ozanlığı siyaset adamlığının gölgesinde kalan değerli bir şairimizin
dizeleriyle bitirelim.
Kemal Burkay’ın “Bir kedim bile yok”
dizeleriyle ünlenen şiiri şöyle:
“Gülümse
Hadi gülümse bulutlar
gitsin
İşçiler iyi çalışsın,
gülümse
Yoksa ben nasıl
yenilenirim
Belki şehre bir film
gelir
Bir güzel orman olur
yazılarda
İklim değişir,
Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım
vardı çok
Çakıltaşlarım vardı
benim
Ama sen başkasın
anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı,
anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok
anlıyor musun
İklim değişir,
Akdeniz olur, gülümse.”
3 yorum:
Elinize kaleminize sağlık. Çok keyifli ve öğretici bir yazı.hele gülümse şiirinin adil sahibinin kemal burkay olduğunu öğrenmek de vok güzeldi.
Madem bu kadar derine girip irdelediniz
Nurullah Ankut ceza aldı meşhur kedi davalarından bir satır da olsa değinseydiniz
Harika bir yazı olmuş yine. Büyük bir keyifle okudum. İyi ki varsınız. Birçok yazınızı ögrencilerimle de paylaşıyo-rum.
Yorum Gönder